Intolerance (Exaggeration, imposition, distortion)
Provocation to hostility, discrimination, and violence
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun geçtiğimiz hafta gerekçesi yayınlanan ve iki kumpas davası hakimi hakkında vermiş olduğu karar FETÖ/PDY davalarında örgüt üyeliği kriterleri açısından bugüne dek verilmiş olan en kapsamlı karar olarak dikkatleri çekti. Altmış iki sayfadan oluşan kararda FETÖ’nün geçmişten günümüze gelişimini anlatan ve çeşitli iddianamelerde yer alan tarihçe yanında şimdiye dek en önemli delil olarak kabul edilen ‘bylock’ hakkında da nasıl elde edildiği ve ne şartlarda hükme esas alınabileceği noktasında tespitlere yer verildi. Ancak iki konuda şerhimi koymak isterim ki söz konusu dijital delil olduğunda imkansız hiçbir şey yoktur ve yine söz konusu FETÖ ise yapmaktan çekinmeyecekleri kötülük olmadığını bildiğimizden bu programın deşifre olduğunu anladıklarında çeşitli programlar yoluyla masum insanlara yüklemeleri ve bulaştırmalarının da hiç uzak ihtimal olmadığını söylemek isterim. FETÖ ÜYELİĞİ KRİTERLERİ Bu yazıda aynı kararın FETÖ üyeliği kriterlerine değinmek ihtiyacı hissediyorum. İzlediğimiz takip ettiklerimizden gördüğümüz üzere süre gelen FETÖ davaları ikiye ayrılmakta bir yandan 15 Temmuz Darbe Girişimi ile bağlantılı kişiler (çoğunlukla asker) yargılanmakta bir yandan ise 15 Temmuz’a gelinen süreçte bu örgüte mali ya da insani kaynak sağlayan kişiler (çoğunluğu sivil) çeşitli kriterler ile yargılanmaktadır. Kamuoyunda da sıkça yer alan bu kriterlerin başlıcalarını saymak gerekirse; “Bylock kullanıcısı olmak, Bank Asya’ya para yatırmak, FETÖ’ye ait yurt, dershane, okullarda okumak-kalmak, sohbet toplantılarına katılmak, örgüte himmet/burs/bağış adı altında para yardımında bulunmak, evinde-işyerinde örgüte bağlılık anlamına gelen 1 Dolar bulunması, Samanyolu Tv grubunun Digiturk’ten ayrılmasını protesto amaçlı Digitürk üyeliğini iptal ettirmek, FETÖ ile iltisaklı derneklere üye olup da üyeliğini ‘makul sürede’ sonlandırmamak, bu derneklere ‘makul süreden sonra’ çeşitli tarihlerde bağışlarda bulunmak, FETÖ’ye ait dergi, gazete, yayın abonelikleri yapmak ve son olarak aleyhe güvenilir tanık, ihbarların bulunması. Öncelikle tüm iddianamelerde de yer almaktadır ki FETÖ’nün kuruluşu 1970’lere dayanmaktadır. Bu tarihlerde illegal durumu bilinmese de özellikle 1999 yılında televizyonlara yansıyan örgüt liderinin videoları ve sonradan FETÖ kumpasıyla görevden uzaklaştırılan Nuh Mete YÜKSEL’in iddianamesiyle ortaya çıkmıştır ki Fettullahçı Örgütlenmenin devleti ele geçirme amacı vardır. Ancak maalesef şu ya da bu nedenle bu yargılama cezalandırma ile sonuçlandırılamamış ve FETÖ lideri bu davadan 2008 yılında Yargıtay’ca onanarak beraat etmiştir. Yukarıda alıntıladığımız şekilde FETÖ örgütünün başlangıçta legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütüyken suç örgütüne dönüştüğünü belirten Yüksek Mahkeme, bu dönüşümün miladını ise tamamen sübjektif bir şekilde tespit etmiştir. Karardan alıntılamak gerekirse: “…Önce dini bir kült, ardından da terör örgütü haline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fethullah Gülen hakkında Ankara 11. Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle ilgili dava dosyalarında yer alan EGM'nin örgüt hakkındaki raporuyla diğer belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihai amacının açıkça ortaya konularak, devleti ve hükümeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması hususları GÖZDEN KAÇIRILMAMALIDIR. 2014 ve daha sonraki tarihlerde gerçekleştirdiği müteaddit toplantılarında alınan ve kamuoyuyla paylaşılan kararlarda; FETÖ/PDY'nin, milli güvenliği tehdit eden ve kamu düzenini bozan, devlet içerisinde legal görünüm altında illegal faaliyetler yürüten, illegal ekonomik boyutu bulunan, diğer terör örgütleriyle işbirliği yapan bir terör örgütü olduğuna dair değerlendirmelerin yapılması ve bu terör örgütüyle devletin tüm kurum ve birimleriyle birlikte etkin bir mücadele edilmesine dair kararların alınması, aynı tespit ve açıklamaların devlet ve hükümet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyuyla paylaşılması gibi olguların da gözardı EDİLMEMESİ GEREKİR. Bu noktadan hareketle meslek hayatının uzunca bir süresini Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarında geçirmiş bir avukat olarak şu soru ister istemez aklıma gelmektedir: “Tek bir somut delil olmadan sadece hukuka aykırı elde edilmiş CD’lere dayanılarak 163 subayın bir celsede tutuklanması, MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasından (gitmemiştir dahi) daha mı az öneme sahiptir? Peki ya tamamen uydurma bir Bülent Arınç’a suikast iddiası ile Devletin yatak odası sayılan Kozmik Odaya girilmesi bütün sırlarımızın FETÖ’cü olduğu herkesçe bilinen bir hakime sunulması, MİT Tırlarının durdurulmasından daha mı az öneme sahiptir? Devlet dediğimiz yapı Yasama, Yürütme ve Yargı’dan oluşuyorsa, Yasamayı oluşturan muhalefet partileri yıllardır Emniyet ve Yargıyı FETÖ ele geçirdi buna bir önlem alın demişken, Yargı’da FETÖ’cü olmayan hakimler sürülürken ya da İlhan CİHANER gibi önlem almaya çalışan savcılar kumpas ile tutuklanırken YARSAV yargıda FETÖ yapılanmasına önlem alın derken bu bir milat olmamıştır da aynı tespit ve açıklamaların kuvvetler ayrılığı prensibini benimsemiş Devletin sadece bir kuvveti olan hükümet yetkililerin 17/25 Aralık Rüşvet Soruşturması sonrası açıklamaları mı milat olmuştur? Çünkü aynı diğer belirtilen eylemler gibi bahsettiğim eylemler de örgüt lideri ve örgüte ait basın yayın kuruluşlarınca sahiplenildiği ve sürekli bir şekilde propaganda konusu yapıldığı arşivlerden ortadadır. FETÖ VE BENZERİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN İŞİNE YARAR Bu ve benzeri pek çok örnek verilebilir. Ancak şu açıktır ki hükümete en yakın gazetecilerden Abdukadir Selvi’nin de bir yazısında belirttiği gibi ‘FETÖ’nün en üst düzey yüz adamının yurt dışına çıkışı engellenememiş’ ve FETÖ halen yurtdışında varlık ve faaliyetlerini sürdürmektedir. 15 Temmuz hain darbe kalkışması sonrası Devletin ani bir refleksle bir anlamda önlem niteliğinde tedbiri toplu tutuklamalar ve diğer tedbirleri anlaşılabilirse de üzerinden bir buçuk yıl geçtikten sonra hiçbir demokratik ülkede olmayan hukuka aykırı OHAL uygulamalarının devam etmesi, işlendiği tarihte suç olduğunun tespiti hiçbir mahkeme kararıyla yapılmamış Banka’ya para yatırma, derneğe üye olma gibi eylemlerin tutuklama sebebi gösterilerek tutukluluk hallerinin devam etmesi, hiçbir mahkeme kararına bağlı olmayan ve yasal dayanağı da olmayan pasaport zayii kararı adı altında seyahat özgürlüğünün engellenmesi gibi uygulamalar ancak ve ancak kökü zaten dışarıda olan ve devleti ele geçirmek için adeta pusuda bekleyen FETÖ ve benzeri terör örgütlerinin işine yarar. Bununla beraber değinmek gerekir ki Sayın Cumhurbaşkanı yakın zamanda bir konuşmasında “bunların bankalarına para yatırmayın, paralarını çekin dediğimizde yapmadınız sonra yanımıza gelip hatamızı affedin dediniz, bunların (FETÖ üyelerini kastederek) akıllı olanları ülkeyi terk etti gitti aklı olmayanlar tuzağa düştü” demek suretiyle çok vahim bir açıklamada bulunmuştur. Özellikle yakın dönem yargılamalarda sorumluluğu bulunanların, FETÖ’nün 15 Temmuz’a giden süreçte TSK’da ve diğer kurumlarda örgütlenmesini sağlayan il, ilçe imamlarının ve dahi bu yapılanmaya izin vermiş herkesin bir daha hiç kimsenin böyle bir yapılanmaya cesaret edemeyeceği şekilde cezalandırılması ama adil şekilde yargılanması tek temennimizdir