Provocation to hostility, discrimination, and violence
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dünkü grup toplantısında “FETÖ'yle mücadeleye” yönelik eleştirilerde bulunup, iktidara çeşitli sorular yöneltti. Bahçeli'nin kastettiği “kuşkulu itirafçı” Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in Koruma Müdürlüğünü yaparken, “Ben FETÖ üyesiyim” diye teslim olan Yüzbaşı Burak Akın'dı. Güler gibi İstihbarat Başkanlığı yapmış ve Mehmet Akkurt olayını yaşamış bir kişinin, Burak Akın'ı araştırmamış olması mümkün mü? O halde ya istihbarat zaafiyeti sözkonusu veya Akın öylesine “kripto” bir isim ki, ancak kendisi itiraf edince “FETÖ'cü” olduğu öğrenilebildi. Her halükarda vahim değil mi? OKLAR KKK'NA ÇEVRİLMİŞKEN 15 Temmuz'dan sonra “FETÖ mücadelesinin” en yoğun şekilde Hava ve Deniz Kuvvetleri'nde sürdüğünü duyduk, yazılan haber ve bilgilerden öğrendik. “FETÖ ile mücadele yetersiz” diye eleştirilen kuvvetin başında ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı geldi. İşte Burak Akın olayının ortaya çıkmasının en önemli sonucu, artık Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda da “FETÖ'yle ciddi bir mücadele” yürütüldüğü algısının doğması oldu. Emirde, “FETÖ ile mücadelenin” çerçevesi çizilmiştir. Ancak Kuvvete bağlı bir birimin sözkonusu yazıyı ilgi göstererek yayınladığı gizli emirde, “FETÖ'cüler veya bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” personelin tespitine yönelik çalışmaların sürdüğü belirtildikten sonra, “Gelinen bu aşamada mücadelede esas; FETÖ/PDY'ye müzahir olanların etkisiz şekilde tespiti, FETÖ/PDY mensubu olmayanların ise huzur ve güvenlik içinde mesailerine devam etmelerinin sağlanmasıdır” denir. Lâkin bu da, “Etkin pişmanlıktan faydalanmayı düşünenlere konuşmaması için uyarı gibi” ve “Etkin pişmanlıktan faydalanarak, bildiklerini anlatanların görevden uzaklaştırılması, FETÖ'ye yarar, TSK'da FETÖ'cülerin kalmasını sağlar” diye yorumlanabilir