Provocation to hostility, discrimination, and violence
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Sabiha Gökçen Havalimanının ele geçirilmesi teşebbüsüne ilişkin hazırlanan iddianamede, örgütün 12 Eylül askeri ve 28 Şubat 1997 postmodern darbelerinden zarar görmeyip, daha da güçlenerek devlet yapısını ele geçirdiği ve siyasete doğrudan müdahale edecek korkunç bir dev haline geldiği belirtildi. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 189 sayfalık iddianamede, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) dilinde, askeri harp okulları, GATA, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), polis kolejleri, Adalet Akademisi, yargı kurumları, Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), TİB, ÖSYM, TÜBİTAK gibi kuruluşlara “özel kurumlar” denildiği belirtilerek, silah bulunduran TSK, emniyet ve MİT’in “özel mahrem yerler” olarak adlandırıldığı kaydedildi. İddianamede, “FETÖ/PDY, benimsemiş olduğu yöntem gereği insanların hayır yapma, yardım etme gibi dini duygularını kullanan, esasen tamamen siyasi kaygılarla ve hatta başka ülkelerin menfaatleri doğrultusunda, sözde ‘hizmet hareketi’ maskesi altında faaliyet gösteren bir suç örgütüdür. Örgüte yönelik tüm çalışmalar birlikte değerlendirildiğinde, kendisini farklı şekilde adlandıran bu yapının, aslında bir terör yapılanması olduğu açıkça anlaşılmış ve FETÖ/PDY ismiyle anılmaya başlanmıştır. Eski ve yeni yapılan soruşturmalar, kabul edilen iddianameler ve açık kaynak tespitlerinin, FETÖ/PDY’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde, devlete paralel bir yapı oluşturmayı amaçladığını, bunu da kısmen başardığını gösterdiği kaydedilen iddianamede, şu ifadeler kullanıldı:“FETÖ/PDY’nin son dönemlerdeki faaliyetleri incelendiğinde, örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmek olan nihai hedefine ulaşabilecek gücü elde ettiğine inandığı, bu öz güvenle nihai hedefe ulaşmaya yönelik eylemlerini arttırdığı, nihai hedefe ulaşmak için başlatılan son sürecin, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Tahşiye, Selam Tevhid, MİT, MİT tırları ve 17-25 Aralık gibi sahte, hukuka aykırı delillere dayanan kurgu soruşturmalarla başlatıldığı, devletin kurumlarına sızan ve hiçbir hukuki, insani ve ahlaki kaygısı bulunmayan militanlar aracılığıyla gerçekleştirilen bu eylemlere 7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile hız verildiği, örgütün önemli finans yapı taşlarından birisi olan dershanelerin kapatılması kararının alınması, örgüte yönelik soruşturmaların başlatılması, örgütün özellikle TSK içerisindeki yapılanmasının gün yüzüne çıkması üzerine örgüt lideri ve mensuplarının paniğe kapıldığı, birkaç başarısız denemeden sonra tasfiye edileceği kaygısına kapılan suç örgütünün son bir atakta bulunarak 15 Temmuz 2016 tarihli darbe kalkışmasını hayata geçirdiği görülmektedir. ”İddianamede, FETÖ/PDY’nin faaliyetleriyle ilgili olarak yurdun dört bir yanında çok sayıda soruşturma başlatıldığı hatırlatılarak, “Bilinmelidir ki, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile gerçek anlamda mücadele edilebilmesi, devletin tüm kurumlarına sızan örgüt üyelerinin deşifre edilerek tüm bürokratik kadrolardan tasfiye edilebilmesi ancak etkin soruşturmalarla mümkün olabilecektir. FETÖ’yu kuran Fetullah Gülen’in kimliği ve öz geçmişinin anlatıldığı iddianamede, Gülen’in istihbarat örgütleriyle irtibatlı olduğu ve bilgiler aldığı belirtilerek, 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar istihbarat kurumlarınca takibi yapılan Gülen ve örgütünün, darbe sonrasında hiçbir adli soruşturma ve takibata uğramadığı ve örgüt hakkında o güne kadar tutulan her türlü arşivleme çalışmasının durdurulduğu dile getirildi. ”İddianamede, Fetullah Gülen’in zaman zaman “Yolları gözlenen bir nesil, Işık Süvarileri, Kur’an Nesli, Hak Aşığı, Fecir (Tan) Süvarileri” dediği “Altın Nesil”in, onun “ışık evleri” olarak adlandırdığı evlerde yetiştirildiği ve bugünkü halleriyle birer örgüt mensubu haline getirildiği kaydedilerek, “FETÖ/PDY mensupları 1980’li yıllardan sonra tüm kamu kuruluşlarına yerleşmekle kalmamışlar, kendi sermayelerini ve finansal güçlerini oluşturmuşlar, kendi iş adamlarını meydana getirmişlerdir. Sonuç itibarıyla Fetullah Gülen’in öğrenilmesini istemediği ve açıkça dile getirmek yerine gerçeğin bütününü parçalara ayırıp dolaylı olarak ifade ettiği hayalindeki ideal siyasi düzen; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm anayasal kurumlarının, yasama, yürütme, yargı erklerini ele geçirmek ve bu süreç tamamlandıktan sonra devleti, toplumu ve fertleri FETÖ’nün ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik (aristokratik) özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmektir