Provocation to hostility, discrimination, and violence
Pazartesi günü yani dün bu köşede “Genelkurmay Başkanı direnmeye kalkarsa istifa etmek zorunda kalırmış” başlıklı yazımın CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray tarafından Meclis'e taşındığını öğrendim. Aytun Çıray yandaşların en iri gazetesinde yazan Rasim Ozan Kütahyalı'nın “Rus jetinin düşürülmesinin Fethullahçı provokasyon olduğundan adı gibi emin olduğunu” yazdığını belirterek Başbakan'a bir soru önergesi verdi. Aytun Çıray soru önergesinde Türk Hava Kuvvetleri'nin F-16'larla Kandil dağındaki teröristleri vurduğunu hatırlatarak bu iddiaların derhal üzerine gidilmesini istedi ve “Türk Silahlı Kuvvetlerinin moral motivasyonunun kırılması demek tam sekiz aydır verdiğimiz şehitlere yenilerinin ilave olması, gazilerimizin sayısının hızla katlanması demektir” dedi. Başbakandan yazılı olarak cevap vermesini istediği 5 soru soran CHP Milletvekili Çıray bu soruların hayati önemde olduğunu da vurguladı. Çıray'ın Başbakan'a yönelttiği sorular şöyle; 1- Rus uçağının düşürülmesi gerçekten iddia edildiği gibi “paralel” organizasyona mensup F-16 pilot subayımızın provokasyon amaçlı kişisel inisiyatifi ile gerçekleşmiş ise bu subayımız hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? 2- Yazarın iddia ettiği gibi TSK'ya mensup bir pilot subayımız, emir komuta zincirini aşarak Rus uçağını düşürmüşse ancak disiplinle ayakta durabilecek TSK çökmüş demektir. Bu durumda Hava Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı hakkında soruşturma açmayı ve onları soruşturma sonuçlanıncaya kadar görevden el çektirmeyi düşünüyor musunuz? 3- Yine ilgili yazıda Hava Kuvvetlerimizin vurucu gücü olan F 16 uçaklarımızın pilot subaylarının en az yüzde ellisinin kesinlikle “Fethullahçı paralel” organizasyona mensup olduklarına ilişkin çok sağlam raporların mevcut olduğu iddia edilmektedir? Bu tür raporlar gerçekten var mıdır, varsa bunlardaki iddialar resmi delil haline dönüşmüş müdür? Dönüşmüşse bu Türkiye'nin hava güvenliğinin şu an her türlü provokasyona açık olduğu anlamına gelmemekte midir? 4- İlgili yazının yazarı Türk Silahlı Kuvvetleri F 16 pilotlarının yarısının topluca atılacaklarını iddia etmekte, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın buna direnmesi halinde gideceği adeta tarafınıza emredilmektedir. Bu iddialar doğru değilse, şehit veren, gazileri olan PKK ve IŞİD gibi terör örgütleri ile ölümcül bir mücadele veren Türk Silahlı Kuvvetlerimizin moralinin olumsuz bir şekilde etkilenmesine izin verecek misiniz? Aytun Çıray beşinci sorusunda ise yazıyı yazan yazar hakkında herhangi bir hukuki işlem yapılıp yapılmayacağını soruyor. Bu arada dünkü yazımdan sonra pek çok olumlu olumsuz tepkiler de aldım. Ancak gariptir konunun muhatapları hiçbir açıklama yapmıyor. Daha önce de yazdığım gibi Genelkurmay, Cumhurbaşkanı'nın “Şehit sayısı ordu ve polis içindeki paralel yapı nedeniyle artıyor” sözlerine de hiçbir yanıt vermemişti. Sabah'ın köşe yazarının yazısı da aslında bu sözlerin açılması anlamına gelmesine rağmen Genelkurmay sessizliğini hâlâ koruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika'ya gidiyor. Gitme nedeni resmi ziyaret değil, Dünya Nükleer Zirvesi yapılacak. Zirveye üye ülke olarak katılmak durumundayız. Ancak bu tür toplantılar bütün ülkeler için buluşma, görüşme fırsatı da yarattığı için önemlidir. Erdoğan'ın bu gezisi daha önce yapılanlara oranla en sıkıntılı ve “bilinmeyenlerle dolu” olanıdır. Çünkü Türkiye bir süredir dünyadan iyice koptu. İktidarın ancak özellikle sarayın tutumu nedeniyle Türkiye güvenilmez, itibar edilmez bir ülke konumuna düştü. Amerika'da “yönetimin sesi” olarak algılanan kimi eski büyükelçiler Erdoğan'a “istifa” önerisi sunarken, bazı danışmanlar ise “İstenmeyen adam değil ama Erdoğan Amerika'ya gelmese daha iyi olacak” diye yazabiliyorlar. Erdoğan bunları kırabilmek için Obama ile görüşmeyi çok istiyor. Hem kendi ekibi hem Dışişleri uzunca bir süredir Obama görüşmesini ayarlamak için gece gündüz çalışıyor. Şu ana kadar gelen bilgilere göre bu görüşme neredeyse olanaksız. Buna karşı Amerika'da büyük bir şov hazırlanıyor. 300 kişilik yemek, işadamları ile toplantılar, Yahudi önderlerle görüşmeler Erdoğan'ı bekliyor. Belli ki “çok başarılı bir Amerika gezisi oldu” algısı yaratılmaya hazırlanılıyor. Tam tersinin olma olasılığı da var. Büyük paralar harcanarak hazırlanan yemekler bile fiyasko ile sonuçlanabilir. Çünkü beki Türkiye'de kamuoyu pek farkında değil ama Amerika'da Türkiye'ye yönelik ciddi bir ilgisizlik ve itibar etmeme havası var. Erdoğan birkaç gündür adeta iftiharla “300 şehidimiz var ama on katıyla karşılık verdik” açıklamaları yapıyor. Buna rağmen bu sözler yandaş yalaka medyada bir türlü manşete çıkamadı. Dün ise artık çok daha net konuştu ve “355 şehit verdik, 5 bin 539 terörist etkisiz hale getirildi” dedi. Konuşmasından anladığımız kadarıyla bu rakamlar temmuzdan bu yana yaşanan terör olaylarını kapsıyor. Yani 7 Haziran seçimlerinden sonrası demektir bu. Yani AKP'nin iktidarı kaybetmesinden sonra patlatılan terör olayları bunlar. 9 ayda bu kadar ölüm. PKK terörünün başladığı 1984 yılından bu yana 9 aylık sürede hiç bu kadar çok ölüm olayı yaşanmadı. Kimileri “ilk kez teröre karşı bu kadar kararlı mücadele veriliyor, ölenlerin sayısına bakarsan zaten görürsün” diyebilir. Ama şunu unutmayalım 30 yıllık terörün bilançosu verilirken hep 40 bin ölümden söz edilir, bunların zaten 30 binini teröristler oluşturuyor. Bugüne kadar “terörist öldürmekle terör bitmez” diyenlerin bugün “devlete uzanan eller kırılır” diyerek müthiş birer terörist düşmanı kesilmesi de aslında gülünç. Hürriyet Gazetesi'nin günlük magazin eki Kelebek'te hafta sonu yayınlanan bir fotoğraf büyük tepkiye neden oldu. Fotoğrafta dizi oyuncusu Hande Soral'ın rüzgar nedeniyle kalkan eteğinin altından iç çamaşırı görünüyordu. Oyuncu bu fotoğrafın yayınlanmasına büyük tepki göstererek Twitter üzerinden “Böyle gazetecilik olmaz” diye yazmış, pek çok kişi de Soral'a hak vererek Hürriyet'i kınamıştı. Dün Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici gazetesini eleştirdi. “Bu fotoğraf, kadın oyuncunun mahrem alanına apaçık müdahaledir” diyen Bildirici “Hem burası Türkiye, bu ülkede gazetecilik yapıyoruz. Açıkça söyleyelim, bu fotoğraf Hürriyet'e ve tabii Kelebek'e hiç yakışmadı. Modası geçmiş ve cinsiyetçi frikik gazeteciliğinin yeni örneklerini bu gazetede görmemeliyiz” dedi. Okur temsilcileri gazetelerin yönetiminin sesidir. Bu açıdan bakınca Bildirici'nin yazısı aynı zamanda Hürriyet'in de özrüdür. Hürriyet en doğrusunu yapmıştır. Bir hatayı savunmak ya da üstünü örtmek yerine kabullenmiş ve kendisini kınamıştır. Ensar Vakfı olayında da söylediğimiz budur. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu Pazar günü Edirne'de düzenlenen bir törenle 17 ilin hastanelerinde görev yapacak 102 ambulansın teslimini gerçekleştirdi. Böyle bir tören her zaman yapılabilir, bunda gariplik yok. Ancak garip olan hepsi Ankara'da olan ambulansların yüzlerce kilometre yol yaparak Edirne'de toplanması sonra gidecekleri illere doğru yola çıkmaları. Bunun adı sadece israfla açıklanamaz. Daha önce Edirne'den milletvekili seçilen Mehmet Müezzinoğlu'nun kişisel siyasi şovudur ve ne yazık ki bu şov uğruna halkın vergilerinden büyük bir para israf edilmiştir. CHP Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu da bu israfa tepki göstererek Sağlık Bakanı'na yönelik bir soru önergesi verdi. Gaytancıoğlu Edirne'ye 700 kilometre mesafeden 102 ambulansın getirilerek, törenden sonra bu araçların Afyonkarahisar, Aksaray, Ankara, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Çankırı, Çorum, Düzce, Edirne, Eskişehir, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova'ya gönderilmesinin mantığını sordu. Gaytancıoğlu önergesinde ambulansların gittiği illerden Bolu'yu örnek alarak şunları sordu; 17 ile 102 ambulans dağıtımı neden Edirne İlinden yapılmıştır? Ankara'dan 188 km uzaklıktaki Bolu'ya gidecek ambulans neden Edirne'ye getirilmiş sonra tekrar Bolu'ya gönderilmiştir? 102 ambulansın Edirne'ye gelişinde ve Edirne'den dağıtılan illere geçişi esnasında ne kadar akaryakıt kullanılmıştır? Bakanlığınıza ambulansların akaryakıt maliyeti ne kadar olmuştur? Ambulansları getiren 100'den fazla görevlinin yol ve konaklama masrafları ne kadar olmuştur?