Provocation to hostility, discrimination, and violence
İşte o duruşmada, Abdullah kod adlı tanık, bugünün Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı FETÖ’cülükle suçladı. Soru şuydu: Hulusi Akar, daha bir yıl önce albaylığa terfi ettirdiği “tanık” askerinin kendisi hakkındaki suçlamalarına karşı ne yaptı? Yani, kendisini FETÖ’cülükle suçlayan Abdullah’a karşı dava açtı mı? Hayır. Böyle bir tarih aralığına sıkıştırılan soruşturmada, 2018’de yayımlanan bir yazı nasıl “suç delili” olarak konabilirdi? Ve o “suç delili” olan yazı, kod adı Abdullah’ın Hulusi Akar’la ilgili “FETÖ” iddialarını mahkeme tutanaklarından aktarıyorsa ne düşünmek gerekirdi? Biliyorum; savcıya kalsa, bu yaptığını şöyle savunacak: Takip altındaki başçavuş telefonda arkadaşına “Odatv’de TSK ile ilgili yayımlananlar benim yazımdır” yalanını 20 Aralık 2019’da söylemiş ya! Hatta “Hulusi Akar’la ilgili yazdığımız yazı mahkemelik şimdi” demiş ya! Peki, sormak hakkım: Savcı bunlara inanıyor da, aynı adamın “hava atmak için arkadaşıma öyle dedim” şeklindeki ifadesine niye inanmıyordu? Aynı adamın “12 yıldır Bipolarım. Darbe davasında Hulusi Akar’ın FETÖ’cülükle suçlandığını, herkese açık mahkeme tutanaklarından aktarmak nasıl “devletin gizli bilgisi” olabiliyordu? Savcı, o yazıyı alakasız bir iddianameye suç delili olarak koyarak aslında ne yaptığının farkında mıydı? İddianamede, Hulusi Akar haberini “suç delili” olarak kayda geçiren satırların altına neden özellikle çizgi çekiliyordu? Yani istenmeden de olsa, Müyesser Yıldız’ı tutuklatan asıl sır ifşa mı ediliyordu? Öyle ya, iddianamede açıkça itiraf da ediliyordu: “Soruşturmanın başlatıldığı tarihten önce de, Müyesser Yıldız’ın soruşturma konusu olmayan asker kişilerle irtibatı vardı!” Sahi, Müyesser Yıldız, yani tepeden tırnağa bir gazeteci, askerle yani haber kaynağıyla görüşmeden nasıl yazı yazabilirdi? Asıl bunu istemek, yalana davet değil miydi? ASLINDA DEDİKLERİ Evet