Intolerance (Exaggeration, imposition, distortion)
Provocation to hostility, discrimination, and violence
O süreçte “Cemaat”le yol arkadaşlığı yapan AKP, cemaatin “FETÖ”ye dönüşmesinden sonra bu operasyonların “kumpas” olduğunu söyledi. SAVCISI HAKİMİ BİLİRKİŞİSİ HEPSİ “FETÖ”CÜ ÇIKTI Oysa bu davada da birçok sahte delil kullanıldığı görüldü. Sanıklar, yıllarca bunun da “FETÖ” tarafından kurgulandığını anlatmaya çalıştı. Soruşturma/Kovuşturma savcıları ile hakimlerin büyük bölümü daha bu dava devam ederken “FETÖ”den tutuklandı. Dosyadaki “Deliller” için olumlu rapor veren TÜBİTAK bilirkişilerinin “FETÖ”cü olduğu anlaşıldı. Hepsi bir yana, 2007'de Fetullah Gülen'e bilgi vermek için ABD'ye gittiğinde havaalanında FBI tarafından aranan “FETÖ”nün eski emniyet imamı “Kozanlı Ömer” lakaplı Osman Hilmi Özdil'in üzerinden çıkan notlarda, sonraki yıllarda Ergenekon'da sanık yapılacak bazı kişilerin kodlanmış isimlerinin yanısıra 28 Şubat davasında yargılanacak olan İsmail Hakkı Karadayı ve Erol Özkasnak'ın adlarının da yer aldığı, Karadayı için “Kuridakai”, Özkasnak için “H. Dava sürecinde Tamer Tatar'ın “FETÖ”yle bağlantısı da ortaya çıktı. Bizzat 28 Şubat davasının mağdur/müştekilerinden olan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu Yeni Şafak Gazetesi'ndeki köşesinde, şunları yazdı: “Müşteki Tamer Tatar'ın FETÖ'nün sözde yardım kuruluşu 'Kimse Yok mu Derneği' ile ilişkili olduğu, Trakya Aktif Genç İş Adamları Derneği (TAGİD) Sağlık Komitesi'nde yer aldığı anlaşılıyor. FETÖ'nün üretilmiş veya tahrif edilmiş belgelerle, hedef kişi veya kurumlara yapılacak kumpas soruşturma ve önemli davaları sulandırma stratejisi çerçevesinde, operasyon yapılacak İl'e başka bir İl'den resmi bir kanal ile güvenilirliği olmayan sahte soruşturma dosyası veya ihbarların gönderilmesi taktiğini 28 Şubat Davası'nda da kullanıp kullanmadığı ya 28 Şubat Davası yargı sürecinde ya da FETÖ'nün ordu ayağına yapılacak operasyonlarda belli olacak. 15 Temmuz'dan sonra ise bu dosya yeniden açılır ve ihbar mektubundaki parmak izlerinin FETÖ'nün MİT içindeki elemanı Ahmet Yılmaz'a ait olduğu çıkar. Tatar, bunları eline ulaştıktan 1 gün sonra 20 Aralık'ta Çorlu veya Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı'na değil, o dönem tamamen FETÖ'nün eline geçmiş olan Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na götürür. Savcılar da CD'nin adli imaj kopyasını almadan, HASH değerini tespit etmeden ve üzerinde parmak izi incelemesi yaptırmadan, hemen ertesi günü 15 Temmuz'dan sonra “FETÖ'cü” oldukları anlaşılan Ankara'daki savcılar Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin'e gönderir. ” Tutanağın altında, cemaatte “abi” pozisyonunda bulunduğu belirlenen, Balyoz kumpasında duruşma savcılığı yapan, halen firari Hüseyin Ayar'ın imzasının olduğunu belirtip, ihbarcının gönderdiği “Sayın” hitabıyla başlayan, 1 sayfalık isimsiz ve imzasız mektuba geçelim. Hangisi doğru bilmiyoruz, ama yetkililerin elinde en azından Ahmet Yılmaz diye somut, canlı birisi olduğuna göre, Tamer Tatar'a gönderilen kargo poşeti, CD ve mektubun üzerindeki parmak izlerinin de araştırılması gerekmez mi? Ve başlıbaşına bu olay bile 28 Şubat davasının artık “siyaseten” değil, hukuken değerlendirilmesini sağlamaya yetmez mi? Tabii öncelik, “TSK'yla mücadeleye devam” değil de “FETÖ'yle mücadele” ise!